Son Post

Şuradan devam;

http://mayislar.blogspot.com

Sene-i Devriye Vesilesiyle Kişisel Blogpost

Bundan bir sene önce, "İlk düdük"ü çalıp girmiştim bu blog denen mecraya. Büyük çoğunluk gibi benim de esin kaynağım Aceto'ydu. Aslında çok da sıcak bakmıyordum bu furyaya, yakın zamana kadar da çok baktım diyemem. Ancak kendi halimde yazıyordum ben, hatta bugüne dek ne bir kişiye bağlantı vermesi için ricada bulundum ne de bir kez olsun reklamını yaptım bloğun. Bir senelik sürenin sonunda kendi kendine ulaştığı nokta ise benim beklentilerimin hayli ötesinde. Nasıl oldu bu? Bunu anlatmak için tekrar geriye döneyim.

Aceto Balsamico'nun geniş kitlelere yayılmasının henüz başladığı dönemlerdi. Ben de sağa sola link atıyordum. Bak olm, sana muhteşem bir spor sitesi tavsiye edeceğim, bana ne kadar teşekkür etsen az, diye. Büyük istihbaratmışçasına "Yazarı kimmiş biliyor musun? Galatasaray Dergisi'nden Bülent Timurlenk!" diye eklemeyi de unutmuyordum. Diğer yandan sağ sol dediğim öyle abartılı bir şey değil, paylaşmaya değer bulduğum 5-6 kişiye vermişimdir adresi. Bu 5-6 kişinin de bir kısmı "Yok beni açmadı." derken, diğerleri benimle aynı görüşü paylaşıyordu, mükemmeldi bu site. Ne yalan söyleyeyim, o zamanlar şimdikinden de büyük keyifti benim için Aceto'yu okumak. Hayır, eskiden daha güzeldi manasında söylemiyorum, o kadar açmışız ki güzel "futbol" yazıları okumaya o günlerde, sabah ilk iş adres çubuğuna acetobalsamico yazıyor, ctrl+enter deyip günün ilk futbol dozajını zihnime enjekte ediyordum, yine günün ilk çayı ile birlikte. Bu sebeptendir ki, Aceto Balsamico'yu okumak şimdikinden de keyifliydi diyorum işte. Çok susayınca içilen suyun normal zamandakinden ayrı bir haz vermesi misali.

Az önce bahsini ettiğim 5-6 kişinin biri Genco'ydu. Sonra bir ocak günü mesaj geldi Genco'dan. "Pedere blog açtık. Yeni Aceto artık peder." diyordu Genco. Dedim, yakışır Nazmi Abi'ye. Ben ta ilkokuldaydım, Nazmi Abi o maç senin bu deplasman benim geziyor, Genco'yu da sık sık maçlara götürüyor; benimki de Fenerli, içim gidiyordu. Neyse. Okumaya başladım Nazmi Abi'nin bloğu Mahalle Takımı'nı. Çok yerde ayrılıyorduk ama normaldi, neticede apayrı noktalardan bakıyorduk Galatasaray'a. Nazmi Abi bir tribün emekçisiydi, bense ultrAslan'dan ilk kurulduğu dönem hariç asla hazzetmemiş, tribünle değil sahayla ilgilenen ve tek markası Galatasaray olan biri. Nazmi Abi agresifti, bense istisnalar dışında daha bir sakin. Nazmi Abi gamlı baykuştu, bense iflah olmaz bir Polyanna'ydım konu Galatasaray olunca. Tüm bunlara karşın iki etmişti her gün bakılan, keyifle okunan bloglar.

Fazla bir zaman geçmedi, Şubat 1'de ben de bir deneyeyim dedim kendimi; karalayalım bakalım bir şeyler ne olacak... İlk düdük o gün geldi işte. Rezalet de bir dizaynı vardı sitenin, böyle mavi, eciş bücüş yazılarla dolu bir sayfaydı işte, görmüşsünüzdür ilk posttaki yazı tipini. Sadece futbol mu yazıyordum, hayır. Site benim değil miydi, paşa gönlüm ne isterse onu yazıyordum. Bir kere en az futbola dair yazdığım kadar müzik hakkında da yazıyordum, iyi de oluyordu... Sonra ne oldu, onu da söyleyeceğim. Ancak ondan önce, benim blog yaklaşık 1-1,5 aylık iken bir vesileyle Genco buradan haberdar oldu. Haberdar oldu dediğim, ben söyledim tabii. Birkaç gün içinde arşivi okudu bitirdi, o yorum yaptıkça benim de hani hoşuma gitti. Yazıları paylaşmak fena bir şey değildi demek ki.

Sonra Nazmi Abi, "Takip Ettiklerimiz" diye bağlantı verdi sitesinin sağ tarafından. Hepi topu 3 tane site vardı zaten orada. Hâliyle epey bir ziyaretçi geldi. İlk yorum otomatikti, sonrakiler Genco ve Nazmi Abi'den geldi; ve akabinde ilk "dışarıdan" yorumu İsmail Abi'den aldım. Sonra isimsiz birkaç yorum daha geldi. Kandıralı geldi. Ben yazıyordum ama, okuyan da vardı demek ki. Aynı günlerde işte, karar aldım, yeni bir adres alınıp futbol dışı yazıların oraya taşınması kararı. Neden? İki nedenden. Bir, tek bir alan üzerinde durup o alanda siteyi geliştirmek istedim; iki, neticede burada futbol konuşuyorsak başka konular bunu etkilemesin istedim. Neticede böldüm bloğu, böldüm ama hata yaptım. Diğer tarafta da sürdü yazılar, sürdü, s ü r d ü, ve... Sonunda kesildi.

Herneyse... Şampiyonluk yolunda son viraja girdiğimizde hitap ettiği kitle de genişledi bloğun. Ben de ilk kez ufaktan ufaktan sorumluluk hissetmeye başladım. Boş zamanlarımı dolduran bu sayfa için artık ekstra zaman yaratmaya çalışıyordum; ki çok da zor olmadı bu, okulla pek alakası olmayan kötü bir öğrenci olarak. Futbol gündemi ne kadar yoğunsa, site de o kadar hit alıyordu. Şampiyonluk sonrası bu sayı epeyce arttı, ancak sanırım aidiyet yoktu ki pek az yorum geliyordu. Ardından gelen Euro 2008'de, bu da oldu. Şu "yazı"yla birlikte, ilk kez 7 farklı kişiden yorum geldi. Sorguladım hatta kendimi, ulan Ata dedim, en iyi yazın buysa eğer, sen en iyisi bırak bu işi, git yerleş uzaklara! Yönetimin yaptığı flaş transferler ise, şampiyonluktan da Avrupa Şampiyonası'ndan da daha etkili oldu açıkçası. İnsanlar "Harry Kewell Galatasaray" yazıyordu google'a, tak diye ilk sayfada bilimum blog; hâliyle aynı anda onlarca kişi kendini bizim sitede buluyordu. Bu anlamda yönetime de teşekkür borçluyum!

Hoş, dediğim gibi, takip edileyim gibi bir derdim olmadı hiçbir zaman. Nazmi Abi o köşeye bağlantı vermeseydi belki hâlâ kendim yazıp kendim okuyor olurdum ama yazmaya da devam ediyor olurdum aynı şekilde. Yine de güzel bir şey, paylaşmak, ki sadece bu sayfa için geçerli değil bu. Başka türlü tanışma imkanımız olmayacak değerli insanlarla fikir alışverişinde bulunduk bunca süre. Hiç yüzyüze görüşmediğim hatta blog dışında da yazışmadığım Kandıralı, İsmail Abi, Anıl gibi adamlar var ki biliyorum bir gün bir araya geleceğiz. Ne bileyim Kocaeli'ne gitsem, cüzdanımı çaldırıp yolda kalsam veya başıma herhangi kötü bir şey gelse Kandıralı var orada, biliyorum. Aynısı onun için de geçerli tabii. Sonra daha geçenlerde, yine bu bloğun esin kaynaklarından Ultras/Movement'ın yazarı Sabri Abi'yle tanışma fırsatı edindik, ki çok da iyi oldu. Eray'ı, Uğur'u zaten saymıyorum; onlar bu yazının konusu değil zira bloglar dostluğumuza vesile değil.

Herneyse, bir kez daha. Bundan 3-4 hafta kadar önce, yazmayı bırakma kararı aldım. Bu kararımı da birkaç kişiyle paylaştım ama "Niye yahu, yaz." desinler diye değil. Bilakis, bu konuşmalardan sonra daha da netleşti kararım. Nedenlerini tek tek açıklamak istemiyorum; ancak yaptığımın orjinal bir iş olmadığını düşünmem en önemli etken diyebilirim. Bu kararın altyapısını hazırlayan süreçten, Linderoth'a dair olan yazıya kadarkilerin birçoğu, görevmişçesine yazdığım yazılar oldu. Ani bir karar almayayım, o arada bir şeyler daha ekleyeyim gibisinden iki üç karalayıp yayımlıyordum. Sonra bir hafta içerisinde iki adet sevindirici gelişme yaşandı benim için. Ve anladım ki bunca insan, bunca bloğu boşuna hazırlamıyor, az da olsa bir işe yarıyor bu yazılanlar. O andan sonra zaten devam etmemek gibi bir seçenek yoktu önümde. İyi ki de ani kararlarla fevri hareket etmemişim diyorum.

Yalnız, uzun zamandan beri rahatsızlık duyduğum bir konu var, o da şu sayfanın son derece kalitesiz olduğunu düşündüğüm adı! Madem devam edeceğiz, bari şu ismi değiştireyim dedim. Sonra tasarım, şu haliyle olmasa da sarı - kırmızı haliyle benim oldukça hoşuma gidiyordu; ancak zor okunduğunu söyleyen de çoktu, onu da değiştirmek gerekti. E sitenin adı değişince, adresi de değişmeliydi. Ezcümle, taşınıyoruz efendim. Bu, bu sayfanın sondan bir önceki post'u. Sonuncusuna da yeni adresi koyacağım az sonra. Bundan sonra oradan devam edeceğiz. Bence yeni tasarım güzel oldu, çok da içime sindi. Ancak önerisi, tavsiyesi olan varsa da duymak isterim. Sayfaya bağlantı verenlerden de bu bağlantıları yenisiyle değiştirmelerini rica ederim.

Adı geçenlerin bir şeyler eklemek zorunda hissetmemeleri ve kişisel bir yazı olduğundan yorum vesaire diye kimsenin vaktini almak da istemediğim için yazıyı yoruma kapatıyorum. Bir açıklama yapmam ise gerekiyordu.

Sevgiler herkese;
Atahan